English
Deutsch

10 Aralık 2017 Uluslararası İnsan Hakları Günü, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 70. yıldönümüne az kaldı. Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), bu gün için Türkiye’den dört gazetecinin medyaya uygulanan baskının demokratik topluma etkilerini farklı açılardan inceleyen dört makalesini Doğrudan Hasar adlı bir seri altında yayımlıyor. Bu makale, bu serinin üçüncüsü.

Bu serinin bir parçası olarak Gonca Tokyol Ankara, Diyarbakır, Erzurum ve İstanbul’daki üniversite öğrencileri ile genç çalışanlarla konuştu. Onların Türkiye’deki son olayların medyayla ilişkilerini nasıl şekillendirdiğini dinledi. Soyadlarını söylemek istemeyenler sadece ön adlarıyla anılacaklar.

* * *

“Türkiye’de basının tarafsız ve özgür olduğuna inanıyor musunuz?”

Soruyu duyan gençlerin neredeyse hepsi, kısa bir duraksamadan sonra gerçekten cevabı merak edip etmediğimi sorgulayan gözlerle yüzüme bakıyor. Birçok kişi birkaç saniyenin ardından “Yoo” diye cevap verirken; “Tabii ki” yorumunda bulunanların sayısı karşıt görüşlülere göre neredeyse hata payı olarak nitelendirilebilecek düzeyde kalıyor.

Görüştüğümüz gençlerin neredeyse tamamı haberlerin ve habercilerin “objektif” olmadığını söylerken, gazetecilere sansür uygulanıp uygulanmadığına dair fikirleri ise siyasi görüşlerine bağlı olarak çeşitlilik gösteriyor.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2016 yılı sonunda açıkladığı verilere göre, 15 ila 30 yaş aralığındaki 19 milyon 412 bin 650 genç, Türkiye’nin 79 milyon 814 bin 871 kişilik nüfusunun yüzde 24’ünü oluşturuyor. Gençler arasında haberleri günlük olarak takip ettiklerini ifade edenlerin oranı yarıdan biraz fazla.

Gündemi takip edenler karşısında daha küçük bir orana sahip olan bir bölümü ise “gündemin hızına yetişememek, ülkede olanları umursamamak” gibi sebeplerle haberleri takip etmediğini söylüyor.

22 yaşındaki İstanbul Teknik Üniversitesi öğrencisi Göknil, “Hiçbir şey değiştiremeyeceğimi bildiğim için haberleri takip etmeyi bıraktım” derken; Diyarbakır’daki Dicle Üniversitesi’nde hukuk okuyan Şexo da, “Haberleri takip etmiyorum, etmek de istemiyorum. Basın susturuldu, yazılanlara güvenim yok” yorumunda bulunuyor.

Ülkede olanları umursamamalarının en önemli sebeplerinden bir tanesi, gündemden haberdar olsalar dahi herhangi bir şeyi değiştiremeyecekleri yolunda taşıdıkları umutsuzluk. Haberlerin doğruluğuna güvenmedikleri için gündemi takip etmekten vazgeçenler de var.

Aynı zamanda, siyasiler arasındaki “horoz dövüşü” olarak nitelendirdikleri karşılıklı açıklamaların üslubundan, dozundan ve düzeyinden sıkıldığı için haberleri okumayı ve izlemeyi bırakanların sayısı da oldukça fazla.

Gazeteci olarak sosyal medya

Habere ulaşırken en sık tercih ettikleri mecra internet. Gençler, basın kuruluşlarını internet siteleri üzerinden değil, genellikle sosyal medyadaki paylaşımlarla takip ediyorlar. Bir diğer deyişle, gençlerin ilk habercisi sosyal medya.

Habere ulaşmak için kullandıkları bir diğer yöntem de, sosyal medyada yer alan ana akım kurumlar yerine farklı gazete ya da dergilerde yazan, televizyon kanallarında görev alan gazetecilerin kişisel hesaplarını takip etmek. “En son ne zaman basılı gazete aldıkları” sorulduğunda, çoğu net bir cevap veremiyor.

Birkaç istisna dışında televizyon da birçok genç için haber alınan bir kaynaktan öte vakit geçirmek için kullanılan bir eğlence aracı. Bu durumun tek istisnası ise FOX TV özelinde gerçekleşiyor. Gazete okumadığını, haberleri takip etmediğini söyleyen gençlerin bile önemli bir bölümü, “arada sırada” olsa da Fatih Portakal’ın sunduğu ana haber bültenini takip ettiğini belirtiyor.

Bu öğrencilerin büyük bir kısmı, hükümete muhalif siyasi görüşlere sahip. Portakal’ın objektif habercilik yapmadığını ifade eden öğrenciler olsa da, büyük bir kısmı “muhalif” olarak gördükleri kanalda yayınlanan ana haber bülteninin “mevcut şartlarda olabileceğin en iyisi” olduğunu düşünüyor.

Oxford Üniversitesi ile Reuters Üniversitesi’nin işbirliğinde hazırlanan ve Kasım ayı sonunda yayınlanan 2017 Dijital Haber Raporu’nun Türkiye ekinde yer alan bilgilere göre, ülkedeki insanların yüzde 38’i genel olarak haberlere güvenmiyor. Sahaya inip de durumu gençler özelinde değerlendirdiğimizde ise bu oran daha da yukarılara çıkıyor. Birçok genç, “karşıt taraflarda duran” birkaç yayına göz atıp, topladıkları bilgileri süzgeçten geçirmelerinin ardından “doğru”ya karar verdiklerini söylüyor.

“Doğru düzgün bir haber kanalı kalmadığı için” haberleri ilk olarak sosyal medyada “devlete yakın kaynaklardan” okuduğunu, sonrasında da Kürt haber ajanslarına girerek aradaki farkları kontrol ettiğini söyleyen Dicle Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Fakültesi öğrencisi Mazlum, “İnsanlar artık kendi haberlerini kendileri oluşturuyorlar. Birkaç yerden okuyup sonra elekten geçiriyorlar” ifadelerini kullanıyor.

Erzurum’daki Atatürk Üniversitesi’nde çalışan inşaat işçisi Yusuf, “Yazılanlara, çizilenlere çok da güvenmiyorum açıkçası. Bir gazeteye bakıyorsun ekonomimiz çok iyi. Diğerini açıyorsun, ‘Aman ülkemiz batıyor’. Böyle olunca da hangisine inanacağını bilmiyorsun, en sonunda da hiçbirine inanmıyorsun” dese de, Türkiye’de gazetecilere sansür uygulandığı iddialarına katılmıyor.

Farklı görüşler

Freedom House’un 2017 raporunda “basının özgür olmadığını” ifade ettiği Türkiye’de, bu gençler gazeteciler ve habercilere sansür uygulanıp uygulanmadığı konusunda farklı görüşlere sahip.

Büyük bir çoğunluğunu iktidar partisine yakın olduklarını belirten gençlerin oluşturduğu bir grup, böyle bir sorunun kendilerine sorulabilmesinin bile sansür iddialarının gerçekçi olmadığını yansıttığını savunurken; sayıca azımsanamayacak bir bölüm ise sansürün sadece basında değil, ülkenin genelinde yaygın olarak kullanılan bir yöntem olduğunu belirterek Türkiye’de ifade özgürlüğünün olmadığına inanıyor. Kendilerini “milliyetçi” olarak tanımlayan gençlerin arasında, “devletin bekası” için sansürün gerekli olduğunu düşünenlerin sayısı da oldukça fazla.

Gazi Üniversitesi’nde okuyan Rabia’ya göre, “Bazı şeylerin yazılmaması gerekiyor olabilir. Bunu sansür olarak görmemek lazım.”

Atatürk Üniversitesi’nde gazetecilik okuyan ve MHP’li olduğunu belirten Çağatay Ayaz da Rabia’yla benzer fikirlere sahip. Türkiye’de basının tarafsız olmadığını belirtse de medyaya yönelik sansür iddialarını kabul etmeyen ve mevcut uygulamaların yeterli olmadığını düşünen Ayaz, “Sansürün olması gerekiyor. Van depreminde devletin zor durumuyla ilgili birçok haber çıktı, boy boy fotoğraflar yayınlandı. BBC’nin bizim ülkemizde ne işi var, Türkiye’yi kötü gösteriyorlar” ifadelerini kullanıyor.

Gazete ve televizyonlarda yer alan haberlerin objektif olduğuna inanmadığını belirten Yusuf da, “Peki gazetecilere ve haberlere sansür uygulandığını düşünüyor musun?” sorusuna biraz düşünse de “Hayır” cevabını veriyor: “Devlet büyüklerimizin kimsenin yazdığı habere karıştığına inanmıyorum. Öyle olsa sen gelip de burada bu haberi yapamazdın.”

Erzurum’da okuyan gazetecilik öğrencisi Çiğdem Öz ise farklı düşünüyor. Sansürün yeri geldiğinde okul gazetesinde bile önlerine çıktığını belirten 21 yaşındaki Öz, mezun olmalarının ardından da farklı bir şey yaşamayacaklarına inandıklarını söylüyor. Okul gazetesini çıkaran arkadaşları da Türkiye’de basına sansür uygulandığı konusunda hemfikir. Sansür varsa basın özgürlüğünden bahsedilemeyeceğini söyleyen Alper’e göre, ülkede düzeni sağlamak için olsa bile medyada sansüre yer olmamalı.

Kürt deneyimi

Diyarbakır’daki öğrenciler ise sansürün kendileri için yeni bir şey olmadığının altını çizerek, Kürt illerinde yaşananların uzun süredir batıdakilere kasıtlı bir şekilde “yanlış ve eksik” yansıtıldığını söylüyor.

“Sur’daki savaştan sonra kepçelerle moloz döktüler mesela çöplüğe. Oradan insan kemikleri çıktı, tarihi eserler çıktı… Bizim bir hocamız Al Jazeera’ye çıkıp Sur’un tarihini anlattı, yayınladılar. Bunu Katarlı bir medya kuruluşu yayınlayabiliyor, ama Türk medyasında yok” diyen Dicle Üniversitesi öğrencisi Renas, şöyle devam ediyor:

“5 Haziran 2016’da Diyarbakır’daki HDP mitingine düzenlenen saldırıdan sonra mesela biz alana yürüdük. Bir yanda Türk bayrakları, diğer tarafta da Abdullah Öcalan’ın fotoğrafları ve sarı-kırmızı-yeşil flamalar. O sırada TGRT kameramanı geldi, çekim yaptı. Akşam eve gittiğimde özellikle baktım, haberlerde ‘Terör örgütü sembollerini taşıyan bölücüler’ diyerek görüntünün sadece yarısını gösteriyorlardı.”

Cuma namazı çıkışı, Gençlik Parkı’nın hemen karşısında bulunan ve açılışı Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Ekim ayı sonunda yapılan Melike Hatun Camisi’nin önünde konuştuğumuz, MHP’li olduklarını söyleyen üç arkadaşın “Sansürü uygulayan kim?” sorusuna yanıtı ise oldukça kısa: “Büyükbaşlar”.

Siyasi görüşlerinden ya da yaşadıkları/okudukları kentlerden bağımsız olarak Türkiye’deki gençlerin büyük bir çoğunluğu, medyanın özgür olduğuna inanmıyor. 2002 sonundan bu yana iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AKP) yakın olduğunu söyleyen gençler arasında demokrasinin dördüncü temel taşı kabul edilen medyanın “o kadar da rahat hareket edemediğini” kabul edenler olsa da, büyük bir kısmı ise Türkiye’de basının özgür olmadığını söylemenin gerçeği yansıtmadığını düşünüyor.

Ankara’da yaşayan ve bir süredir işsiz olan Muharrem, “Basın özgürlüğü yok diyorlar ama (CHP Genel Başkanı Kemal) Kılıçdaroğlu’nun belgeleri her gazetede var” derken AKP’li olduğunu belirten 20 yaşındaki Atatürk Üniversitesi öğrencisi Ebubekir Ekici de Cumhuriyet gazetesi eski Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün tutuklanarak 3 aydan fazla cezaevinde kalmalarına gerekçe gösterilen MİT TIR’ları haberinin “özgürlük kapsamında değerlendirilemeyeceğini ve devlet sırlarının ifşa edildiğini” savunuyor. Zaman zaman hatalar yapılmış olabileceğini düşünse de, Muharrem bu konuda aynı fikirde: “Gazetecilikten içeride değil onlar, teröristlikten cezaevindeler. Bazı hatalar olmuştur belki. Yanlış kişiler de hapse atılmış olabilir ama devlet sırrını yayınlayanlar gazeteci değil, ajandır.”

Bilginin özgürlüğü

Atatürk Üniversitesi’nde coğrafya okuyan Kübra, masasında “Türkiye’de haber alma özgürlüğü olduğunu düşünüyor musunuz?” sorusuna “Evet” cevabını veren tek kişi olurken; yanındaki arkadaşları Meryem ve Mehtap Cici kardeşler ise ona katılmıyor. Marmara Üniversitesi öğrencileri Büşra Yapıcı, Yahya Savcı ve Sadık Uçar da aynı soruya hep bir ağızdan “Hayır” cevabını veriyor. MHP’li olduklarını belirten gruba göre, haberler ya kırpılarak ya da yanlış bir şekilde halka sunuluyor”.

Dicle Üniversitesi’nde İnşaat Mühendisliği okuyan Ejder, konuyla ilgili olarak, “Ülkede aylardır OHAL var, yıllardır demokrasi yok. Medyanın üzerindeki baskı sebebiyle çizgisini koruyabilen çok az. Yaşananlar sebebiyle bu duruma biraz da olsa hak veriyoruz ama mesleğe girerken bunu göze almaları gerekiyordu” yorumunda bulunuyor.

Arkadaşı Renas da şunları ekliyor: “HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın, daha birçok milletvekilinin aylardır tutuklu olduğu bir ortamda tabii ki gazeteciler de pasif kalıyor”.

Cuma namazı çıkışı konuştuğum, siyasi yelpazede Renas ve Ejder’in tam tersi bir noktada duran MHP’li gençler de benzer bir yorumda bulunuyor: “Gazeteciler korkuyorlar. Yanlış bir kelime yazsalar ya da istenmeyen bir yorum yapsalar gazetelerinin kapatılacağını, kendilerinin de hapse düşeceğini düşünüyorlar”.

Ankara, Diyarbakır, Erzurum ve İstanbul’daki üniversite öğrencileri ve genç işçilerle yaptığımız sohbetlerde, neredeyse herkesin hemfikir olduğu bir diğer konu da medyanın objektif olmaması. Gazetecilerin ve yayınların objektifliğine inanıp inanmadıkları sorulduğunda, gençlerin hemen hemen hepsi “Hayır” cevabını veriyor.

Objektif olmadıklarını düşündükleri tek odak iktidara yakın medya kuruluşları değil, aynı şekilde “iktidar karşıtı” olarak nitelendirdikleri medya kuruluşlarının da gazeteciliği bir kenara bırakarak “muhalefet propagandası” yaptığını düşünenlerin sayısı oldukça fazla.

İnşaat Mühendisliği öğrencisi Mazlum’a göre “iktidara yakın olanlar da muhalifler de taraflı gazetecilik yapıyor.”

Türkiye’de gazeteciliğin objektif bir şekilde yapılmadığı iddialarına katılan Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencisi Ahmet Göneş de, “Ben Kürdüm ama Kürt medyası tarafsız diyemem. İktidara yakın gazetelerin sahip olduğu imkanlar onlarda yok ama onlar da sebebi ne olursa olsun tarafsız değiller” yorumunda bulunuyor.

Bölüm arkadaşı Alper de aynı fikirde: “Gazeteciler haber yaparken siyasi gömleğini çıkarmalı ama şimdiki duruma bakıyoruz, Sözcü de Star da aynı. Sorun sadece iktidara yakın olanlarda değil, medyanın genelinde.”

Önyargı ve kutuplaşma

Gençlerin önemli bir kısmı, siyasi görüşlerinden bağımsız olarak haberlerdeki objektiflikten uzak tutumun ülkedeki “kutuplaşmayı” artırdığını düşünüyor. Bazılarının ise basının “taraflı” olmasına dair yaklaşımları farklılık gösteriyor.

Bir kısmı ülkedeki bazı medya kuruluşlarının iktidarın hem politik hem hukuki hem de ekonomik desteğini arkasına aldığını savunarak, “eşitsiz tabloda zayıf tarafta kaldığını” belirttikleri muhalif medyanın taraf olmasını meşru görüyor.

Gazetecilerin ve habercilerin tek görevinin objektif bir şekilde olayları aktarmak olduğunu savunanlar ise, yönü ne olursa olsun mevcut dönemdeki tarafgirliğin gelecekte de ülkenin demokrasi gelişimine olumsuz etkileri olacağına inanıyor.

Dicle Üniversitesi’nde okuyan Renas, “Türkiye’de siyaset düşünceler üzerinden yapılsa tarafsızlık elzem olurdu ama örnek vermek gerekirse yıllardır ezilen, sömürge bir halkı savunan Özgür Gündem’in taraf olmasını meşru buluyorum ben” dese de; İstanbul Teknik Üniversitesi’nin Gümüşsuyu’ndaki Makina Fakültesi’ndeki Havuzlu Bahçe’de konuştuğumuz, 22 yaşındaki bir kadın öğrenci, hükümete yakın gazetelerin de muhaliflerin de taraflı olduğunu belirterek, “Nereden takip ettiğine bağlı olarak aynı olayı iki farklı haber şeklinde okuyabilirsin. Bu da toplumdaki kutuplaşmayı artırıyor” diyor.

Aynı fikirde olan Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde okuyan bir öğrenci de şu ifadeleri kullanıyor: “Bizim okuduğumuz haberlerle ülkenin geri kalanının okuduğu, izlediği haberler birbirinden çok farklı. Bu da zaten başka sebepleri de olan siyasi kutuplaşmayı iyice derinleştiriyor.”

İTÜ öğrencisi Furkan, Türkiye’de haber alma özgürlüğü olmamasının uzun vadede hayatını etkileyeceğini belirtirken, “İnsanlar olaylara bihaber kalıyor veya daha kötüsü haberler insanlara yanlış aktarılıyor. İnsanların olaylardan habersiz kalışı ‘demokratik’ bir ülkede oluşumuzdan dolayı siyaseti de doğrudan etkiliyor. Hiçbir şeyden haberi olmayan insan, siyasi tercihlerini de kendi doğru anlayışı üzerinden yapıyor. Devlet dairelerinin de bu anlamda içi boşaltılıyor. Bu da dolaylı olarak veya doğrudan hayatımıza etki ediyor. Bu sorun hayatımıza, yasama, yürütme, yargı bütününün etkisiyle de etki ediyor” yorumunda bulunan Beşiktaş Anadolu Lisesi öğrencisi Onat Duğantaş’ın söyledikleri ise siyasi görüşleri, eğitim aldıkları alan, yaşadıkları ya da oturdukları kentler değişse de, medyadan beklentileri değişmeyen gençlerin ne istediklerini özetliyor:

“Haberlere objektif yaklaşım öncelik olmalı, sansürle mücadelede halkın desteği alınmalı, yanlış haber yapan kaynaklar halka lanse edilmeli”.

Gonca Tokyol Türkiye’de yaşıyor ve T24 için çalışıyor. Çalışma alanı;  Türkiye’de gençlik, İran’da cumhurbaşkanlığı seçimi, 2017 Adalet yürüyüşü ve göçmen krizinin de aralarında bulunduğu geniş bir yelpazeyi kaplıyor.

Bu makalede dile getirilen görüşler yazarına aittir ve IPI’ın görüşlerini yansıtmayabilir.

Türkiye’de haber alma özgürlüğü: Arayış

Türk İşçisi Gözden de Irak Gönülden de

Yabancı yatırımcı basın özgürlüğü ihlallerinden etkileniyor mu?