English

10 Aralık 2017 Uluslararası İnsan Hakları Günü, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 70. yıldönümüne az kaldı. Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), bu gün için Türkiye’den dört gazetecinin medyaya uygulanan baskının demokratik topluma etkilerini farklı açılardan inceleyen dört makalesini Doğrudan Hasar adlı bir seri altında yayımlıyor. Bu makale, bu serinin dördüncüsü.

* * *

Günümüzde bir ülkede basın ve ifade özgürlüğü baskı altındaysa o ülkeye olan farklı veçhelerdeki güvenin sarsılmasını beklemek doğaldır. Fakat Türkiye bu açıdan farklı bir hikaye sunar. Basın özgürlüğünün baskılandığı Türkiye’de ekonomik tarafta yatırımcıların güveninin hala devam ettiği, ülkeye yatırımların aktığı bir durum söz konusu.

Türkiye’de basın özgürlüğünü ihlal eden gelişmeler, yurt dışında siyasetçiler, sivil toplum kuruluşları ya da gözlemciler tarafından yüksek tonlu tepkilerle karşılanırken, yabancı ekonomik aktörlerin güveninde köklü bir değişim olmadığı, dolayısıyla bu konudaki tepkilerin özellikle 2017 yılında oldukça sınırlı kaldığı görülüyor.

Türkiye’ye yatırım yapan yabancı yatırımcıların, Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerinin devam etmesine önem verdiği, bunun yanında AB’ye uyum açısından öne çıkan başlıklardan biri olan basın ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiği gelişmelere sert tepki vermedikleri izleniyor.

Bu durumu basın özgürlüğünün ihlal edildiği gelişmeleri takip eden dönemde kaydedilen yatırım rakamlarından ve dolayısıyla Türk Lirası’nın seyri üzerinden gözlemlemek mümkün.

Türkiye’de 15 Temmuz 2016’da yaşanan darbe girişimi sonrası ilan edilen olağanüstü hal koşulları, basın ve ifade özgürlüğünü daha fazla baskı altına aldı. Birçok yayın kuruluşu kapatılırken, bazı gazeteciler de davalar ve tutuklamalarla karşı karşıya kaldı.

Darbe girişimi, yurt dışında Türkiye’ye olan güveni sarstığı için ilk etapta kısa vadeli sermaye akımlarının azaldığı görüldü. Fakat 2016’da Türkiye’de yaşananlara ilk elde tepki veren yabancı sermaye, OHAL koşullarının devam ettiği 2017 yılında Türkiye’ye akmaya devam etti.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın verilerine göre 2017’nin ilk çeyreğinde, yabancı yatırımcıların Türk tahvillerine ve hisse senetlerine net girişi 1 milyar 323 milyon dolar olarak gerçekleşti.

Yabancı yatırımcılar, Türk varlıklarına net pozitif giriş yaparken bu durum Türk Lirası’nın değer kazanmasına da yol açtı. 2017 yılının başında Türk Lirası Dolar karşısında 3,9415 ile rekor düşük seviyeye gelirken, bu çeyrek içerisinde kur 3,60’ın altına kadar gevşedi.

2017 yılında basın özgürlüğü farklı gelişmelerle baskı altında kalmaya devam ederken, yabancı yatırımcıların ülke riskini dikkate alarak verdikleri refleksleri yansıtan yatırım rakamlarında pozitif ivme yıl boyu sürdü. Yılın ikinci çeyreğinde Türk varlıklarına net giriş 4 milyar 761 milyon dolar, üçüncü çeyrekte ise 4 milyar 409 milyon dolar oldu. Yılın ilk üç çeyreği toplandığında toplam sermaye girişi 10 milyar doları aştı.

Ciddi miktarda akış

Önceki yıllara bakıldığında 2017’de yaşanan bu girişin ciddi bir seviyede olduğu anlaşılıyor. Verilere göre 2015’in ilk üç çeyreğinde Türkiye’den net olarak 6,7 milyar dolarlık sermaye çıkışı yaşanmıştı. Darbe girişiminin yaşandığı 2016 yılının ilk üç çeyreğinde ise 5 milyar dolarlık net giriş olmuştu. Bunlara karşın OHAL koşullarının devam ettiği, dolayısıyla basın-ifade özgürlüğünün baskı altında olduğu 2017 yılının ilk üç çeyreğinde sermaye girişleri bir önceki yılı ikiye katlamış oldu.

Yatırım kararlarının tek bir faktöre bakılarak verilmeyeceği dikkate alındığında yabancıların basın özgürlüğünün yoğun baskı altında kaldığı bir dönemde yatırıma devam etmesi makul karşılanabilir.

Zira basın ve ifade özgürlüğünün baskı altında olduğu diğer ülkelerde de yatırımcıların o ülkeyi fonlamaya devam ettiği görülüyor. Örneğin Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün basın özgürlüğü listesinde son sıralarda yer alan Çin’in devlet tahvillerine bu yılın ilk üç çeyreğinde 45 milyar dolar girdi.

Fakat basın ve ifade özgürlüğünün Türkiye’nin AB’ye uyumu açısından önemli başlıklardan biri olduğu düşünülürse bu konuda yaşanan ihlallerin yatırımcı güvenini sarsması beklenebilir. Zira Türkiye ihracatının yarısını AB’ye yaparken, dış yatırımının önemli kısmı da AB ülkelerinden gelir.

Yabancı bankalar ve yatırım kurumlarının temsilcilerine göre ekonomik aktörlerin Türkiye’ye yönelik yatırım kararlarında Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğüne yönelik baskılar karşısında başka motivasyonlar öne çıkıyor.

ABN Amro ekonomisti Nora Neuteboom, basın özgürlüğü gibi önemli özgürlükler üzerindeki kısıtlamaların uzun vadede ekonomi ve yatırımcıların algısı üzerinde etki göstereceğini öngördüğünü, ama içinde bulunduğumuz dönemde diğer faktörlerin ifade özgürlüğüne yönelik baskılardan daha ağır bastığını ifade ediyor.

Neuteboom’un burada dikkat çektiği faktörlerin arasında Türkiye’deki yüksek getiri (faiz) ortamı geliyor. Birçok gelişmiş ülkede negatif faiz söz konusu. ABD Merkez Bankası faizleri artırma yoluna girmiş olsa da gelişmekte olan ülkelerde hala görece yüksek faizler bulunuyor. Fakat Türkiye’de de faizlerin görece olarak yüksek olduğu görülüyor. Zira Japonya’da reel faiz yüzde 0.40, ABD’de yüzde 0.82, Euro Bölgesi’nde yüzde 1.48 ile negatif tarafta yer alırken, Türkiye reel olarak yüzde 4.15 getiri sağlıyor.

Benzer görüşü Berenberg ekonomisti Wolf Fabian Hungerland de dile getiriyor. Hungerland sıcak paranın, ülkedeki basın özgürlüğüne ilişkin sorunları önemsemediğini, buna karşın bu sorunların Türkiye’ye yönelik uzun vadeli yabancı yatırım görünümünü bulanıklaştırdığını söylüyor.

Hungerland, yatırımcıların Türk hükümetinin sertleşmesinden dolayı endişe duyduğunu, çok kısıtlı da olsa özgür basının bunu engelleyebileceğini belirtiyor ve bu kapsamda kısıtlanmış basın özgürlüğünün negatif etkilerinin gündeme gelebileceğine dikkat çekiyor.

Daha etkili faktörler

Capital Economics Gelişen Ülkeler ekonomisti William Jackson ise genel olarak yatırımcıların kararlarında gelişmiş ülkelerdeki para politikası ve küresel risk iştahının daha belirleyici olduğuna vurgu yapıyor.

Yabancı yatırımcıların kısa vadede basın özgürlüğü açısından sorunların yaşandığı Türkiye’ye yatırıma devam etmelerinin arkasında, Türkiye ile AB üyelik müzakerelerinin olumlu sonuçlanmayacağına ilişkin algının genişlemesinin de etkili olduğu belirtiliyor. Türkiye’nin AB macerasından üyelik çıkmayacağını daha çok düşünen yatırımcıların, bu yöndeki yol kazalarını kanıksadığı, getiri arayışıyla birleşince Türkiye’ye sıcak para getirmeye devam ettiği yorumları yapılıyor.

İngiliz yatırım kuruluşu GAM’in Yatırım Direktörü Paul McNamara, Türkiye’nin AB’ye katılım sürecinden esas olarak vazgeçildiği için basın özgürlüğü konusunun yatırımcı nezdinde önem taşımadığını belirtiyor. McNamara, “Çin ve Rusya’ya bakarsak, yabancı yatırımcılar için basın özgürlüğü öncelikler listesinde oldukça gerilerde. Hem AB hem de Türkiye esasında Türkiye’nin katılımından vazgeçti. Dolayısıyla bu açı önem taşımıyor” ifadelerini kullanıyor.

Hungerland de basın özgürlüğünün Türkiye-AB ilişkileri açısından önemli olduğunu söylerken, birçok gözlemcinin fazla bir değişim beklemediğini, Türkiye’nin AB’ye katılım sürecinin resmen sonlanmayacağını ancak Türkiye’nin yakın zamanda kulübe dahil olamayacağını belirtiyor.

Tüm bu tabloya bakıldığında yabancı yatırımcının basın ve ifade özgürlüğü ihlallerinin yaşandığı Türkiye’ye 2017’de artarak para getirdiği görülüyor. Yabancıların ülkeye para getirmesi ülke ekonomisinin açığının kapanmasına da olanak sağlıyor. Zira Türkiye’de cari açığın finansmanının önemli kısmı bu sermaye akımları ile karşılanıyor.

Hal böyle olunca basın ve ifade özgürlüğü ihlallerinin Türkiye’de ekonomik bir yansıması olmuyor. Yabancı yatırımcı yatırımlarına devam ederek bu konudaki ihlalleri ikinci plana attığını gösteriyor.

Selçuk Oktay, 2006’dan bu yana aralarında Turkishtime ve Deutsche Welle’nin de bulunduğu birçok medya kuruluşunda çalıştı. Marmara Üniversitesi’nde gazetecilik üzerine doktora yapıyor.

Bu makalede dile getirilen görüşler yazarına aittir ve IPI’ın görüşlerini yansıtmayabilir.

Türkiye’de haber alma özgürlüğü: Arayış

Türk İşçisi Gözden de Irak Gönülden de

Medya için acı bir kayıp: Gençlik!