İstanbul polisi pazartesi günü Nokta dergisinin ofisine baskın yaptı ve derginin yeni sayısını toplattı.
Yetkililer, şehit cenazesi önünde gülerek ‘selfie’ çekerken gösterilen bir Erdoğan fotomontajını kapağında kullanan Nokta`yı, Cumhurbaşkanı’na hakaret ve terör örgütü propagandası yapmakla suçladı. Dergiden alınan bilgiye göre, savcılığın kapak fotoğrafının sosyal medyada yayınlanmasını takiben, birkaç saat içinde harekete geçtiği öğrenildi.
IPI, baskını biraz daha aydınlatabilmek adına, Nokta Genel Yayın Yönetmeni Cevheri Güven ile röportaj gerçekleştirdi.
IPI: Öncelikle, bize kısa bir şekilde Nokta dergisinin geçmişinden bahsedebilir misiniz?
Güven: Nokta dergisi, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Ercan Arıklı tarafından kurulmuştur ve kuruluşundan itibaren özellikle kapaklarıyla ses getiren, kapaklarında belirgin olarak mizahi, grafik değeri yüksek fotoğrafları kullanan, zaman zaman fotomontaj yapan, zaman zaman karikatüre kayan ama genel anlamda ciddi eleştiriler getiren ve ulaştığı tirajlar bakımından başka hiçbir derginin ulaşamadığı bir dergidir. O dönemde, 12 Eylül askeri darbesi yönetimi olmasına rağmen, generalleri, sivilleri ve çeşitli kurumları da eleştirebilen bir dergi. Daha sonra Ercan Arıklı’nın gerek mali yaşamındaki durumlar, gerekse hepimizi üzen bir trafik kazasında hayatını kaybetmesi nedeniyle derginin yayın hayatında çeşitli kesilmeler oldu. 2007 yılında Alper Görmüş yönetiminde dergi yeniden çıkmaya başladı ve o sırada ben de Ankara bürosunda görev alıyordum. Fakat yine dergi üzerine yapılan haberler nedeniyle baskılar olmaya başladı. Nihayetinde askeri savcılığın derginin bütün bilgisayarlarına ve dijital materyallerine el konulması emrinden sonra dergi tekrar kapandı. Biz mayıs ayından sonra dergiyi tekrar çıkarmaya başladık, Ramazan Köse derginin isim hakkini dergiyi satın aldı ve 18 sayıdır Nokta tekrar yayın hayatına devam ediyor. İlk sayılarda olduğu gibi, Ercan Arıklı’nın Nokta’sı olarak, dikkat çeken eleştirel kapaklarıyla yine Türkiye’nin en etkili haber dergisi durumunda.
IPI: Peki, bu şehit cenazesi önünde gülümseyerek ‘selfie’ çeken Erdoğan fotoğrafını neden kullandınız?
Güven: Türkiye çatışmalı bir ortamdan geçiyor ve mevcut çatışmalı ortam içerisinde bu gündemden uzak düşmek mümkün değil. Çok kısa sürede yüze yakın şehit cenazesi geldi, yine bir o kadar sivil kaybı oldu, annelerin vurulmuş çocuklarını derin dondurucuda sakladığı bir tablo var Türkiye’de. Biz bundan uzak kalamıyoruz ister istemez. Bu sırada tabi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın özelikle şehit ailelerine ve onların tepkilerini bastırmaya yönelik bazı söylemleri vardı. Bunların da en önemlisi ve bizim de dikkatimizi çeken, şehitliğin sevinç duyulması gereken bir şey olduğu ve bu nedenle şehit ailelerinin tepki göstermemesi gerektiğiydi. Biliyorsunuz insanlar ‘selfie’ çekerken mutluluk duydukları şeyi genelde arkalarına alıp selfie çektirirler, dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik bir mizansen olduğu açık olan bir fotoğrafla bir eleştiri yaptık biz. Bu eleştirinin dozu yüksek olabilir, rahatsız edici olabilir, Nokta dergisinin geleneğinde bu var ki, bu sert rahatsız edici eleştiri basın özgürlüğü çerçevesindedir. Hem Türk yasaları hem de uluslararası sözleşmelerde verilen haklar bize bu garantiyi veriyor. Fakat önce Cumhurbaşkanı’na hakaret, sonra belgeye el yazısıyla terör örgütü propagandası ekletilerek, dergimizin okuyucu ile buluşması engellendi ve toplatıldı.
IPI: Kapak hazırlandıktan sonra polis baskını olabileceği aklınızın ucundan hiç geçti mi?
Güven: Tabi Türkiye’de uzun zamandır medyaya bir baskı var. Kısa süre önce de bu durum Hürriyet gazetesine direkt fiili saldırıya dönüştü. Onun bir hafta öncesinde İpek Medya Grubu’na maliyeciler ve polis eşliğinde bir baskın gerçekleşti. Dolayısıyla kapağı hazırlarken bir tepki ile karşılaşacağımızı düşünüyorduk, yani ofisimizin önüne yine Osmanlı Ocakları benzeri gruplar gelip şiddet gösterileri yapabilirlerdi. Cumhurbaşkanı’na hakaret davası zaten şu an içinde Tayyip Erdoğan isminin geçtiği ya da geçmediği bütün eleştirel yazılar için açılıyor. Bunu da göze almıştık ama açıkçası kanunların bu kadar açık bir biçimde ihlal edilip bir derginin matbaa aşamasında toplatılması ve terör yaftasının ulusal bir dergiye yapıştırılacağını tahmin etmemiştik. Tahmin etseydik ne olurdu? Biz bu kapağı yine de yapardık çünkü şu konjonktürde bundan daha güçlü bir kapak olamazdı.
IPI: Peki, birazcık da polis baskınından bahsedebilir misiniz, olaylar nasıl gelişti?
Güven: Tabi normalde dergimizle ilgili bir toplatma kararı verildiğinde bundan ilk haberi olması gereken kişiler bizleriz. Fakat biz gece saat 01.30’da güvenlikçilerimizin açtığı telefonla durumdan haberdar olduk. Derginin etrafının polisler tarafından sarıldığına ilişkin bir telefondu. İşin enteresanı biz burada 13 kişiyle çalışıyoruz ama 30’a yakın polis geliyor. Sonrasında durumun ne olduğunu anlamaya çalıştık ve kısa bir süre sonra da matbaadan ve dağıtım şirketinden terörle mücadele polislerinin geldiğini ve dergilere el konulduğunu öğrendik. Tabi biz bu durumda bir toplatma kararıyla karşı karşıya olduğumuzu anladık, avukatlarımız bu sürede gece boyunca karara ulaşmaya çalıştılar ama olmadı. Öğlene doğru bu kararı alabildik, yine savcılık kanalıyla değil, dağıtım şirketine ve matbaaya dergilere el konulurken verilen kararla öğrenebildik. Sonrasında polisler gitmediler, derginin etrafında beklemeye devam ettiler. Bir gözaltı hazırlığı olduğunu da az çok buradan tahmin ettik, fakat yine de olayın ifadeye çağırma şeklinde sonlanacağını umuyorduk. Nihayetinde sorumlu yazı işleri müdürümüz belli ve ofisimiz de Çağlayan adliyesine beş dakika uzaklıkta, yani savcı çağırdığı an gidebilecek bir Noktadayız. Fakat sorumlu yazı işleri müdürümüz, terörle mücadele polisleri tarafından hiç de nazik olmayan bir şekilde (zaten terör örgütü kampına baskın yapar gibi içeri girmişlerdi) gözaltına alındı, hastaneye götürüldü, emniyete götürüldü, savcılık aşaması vs., tam bir süründürme baskı operasyonu ile karşı karşıya kaldık ve bu sürede yaptığımız itirazlar mahkeme tarafından kabul görmedi, ki toplatma kararını mahkeme de onayladı. Sonuç olarak, dergimiz okuyucuya ulaşamadı, burada hem ticari açıdan bir kayıp söz konusu, hem de basın özgürlüğüne uluslararası sözleşmelere çok aykırı durumlar söz konusu. Bu sebeple hem iç hukuk hem uluslararası hukuk yollarıyla hakkımızı aramak için gerekli hazırlıklara başladık.
IPI: “Cumhurbaşkanı’na hakaret ve terör propagandası yapmak” suçlaması hakkında ne düşünüyorsunuz? Suçlandığınız terör örgütü hangisidir?
Güven: Evet, biz de savcıya bunu sorduk. Hakkımızda alınan toplatma kararı aslına bakarsanız Cumhurbaşkanı’na hakaret üzerinden yazılmış, sonra gecenin ilerleyen saatlerinde bu suçlama ile bir toplatma kararı veremeyeceklerini fark etmişler ve el yazısıyla “terör örgütü propagandası” eklenmiş ve bu kapsama sokularak toplatma kararı verilmiş. Bu suçlamaya gelince, savcılık sadece bizim kapağımızı görmüş durumda. Biz, bir gün öncesinden çıkacak sayının reklamını sosyal medya aracılığı ile kapak fotoğrafını paylaşarak yapmıştık. Bu fotoğrafın üzerinde hiçbir terör örgütü amblemi bulunmuyor, flaması bulunmuyor, herhangi bir terör örgütü liderinin fotoğrafı yok, yani hiçbir şekilde terör örgütünü ima eden bir şey yok. Derginin içeriğini görmeden, bir savcının buna terör örgütü propagandası demesi açık bir şekilde suç. Ayrıca terör örgütü suçu ile ilgili toplatma kararı verilebilmesi için söz konusu kişi, kurum, gazete ya da dergi için öncesinde süren terör örgütü soruşturması kararı olması lazım. Böyle bir soruşturmayla, bir hukuki durumla karşılaşmamış bir dergi hakkında toplatma kararı verilemez. Yani mevcut Terörle Mücadele Kanunu’nun çok açık bir ihlali söz konusu, bunlara bir de savcılıkta karşılaştığımız muameleyi kattığımızda, peşin verilmiş bir karar olduğunu görüyoruz, amaçları bu dergi okuyucuyla buluşmasın. Bu karara çeşitli hukuki kılıflar uydurulmaya çalışılıyor, ama Türk Ceza Kanunu her ne kadar böyle doğranıp değiştirilse de, mevcut yasalar bile buna cevaz vermiyor. Buna rağmen yasalar çeşitli bir biçimde esnetilip zorlanarak bu karar verildi. Nokta dergisi gazetecilik yapıyor, gazetecilik çerçevesinde bir gazeteci gidip bir terör örgütü yöneticisi ile röportaj yapıp bunu yayınlayabilir de. Gazeteciler herkesle konuşabilirler, bu bir terörist de olabilir, bir devlet başkanı da olabilir ve bunu yansıtırlar, hiçbir biçimde gazetecilik faaliyetine terör örgütü propagandası diyemezsiniz. Bu tamamen, seçim öncesi ki, daha önce çeşitli medya gruplarından gazetelerden gördük, muhalif eleştirel medya gruplarını susturmak için alınmış bir kararın adım adım bütün muhalif medyaya uygulanmasından ibaret.
Avukatlarımız açıkça savcıya sordu, yazdığınız el yazısında terör örgütü propagandası yazıyor, hangi terör örgütü propagandası diye sorduk, savcı buna cevap vermedi. Vermediği gibi mahkemeye sevk yazısında da hangi terör örgütü olduğu yazmıyor, böyle bir muamma var. Çünkü bunu yazdıkları an hukuki olarak buna karşı yapabileceğimiz pek çok şey var, onun da yapılmasını engelliyorlar, böyle belirsiz bir alanda, tamamen önceden verilmiş bir kararın uygulanmasından ibarettir durum.
IPI: Mahkeme kararı çok hızlı gelişmiş durumda, raflardan dergileriniz toplatılıyor, internet sitenize erişim de öğrendiğimiz kadarıyla engellenmiş durumda, bu konular hakkında ne söylemek istersiniz?
Güven: Tabi yani kanunu da şöyle uyguluyorlar; normalde mahkeme kararı ile toplatma verilmesi lazım ama savcılık kararı ile toplatmaya başlıyorlar. Dergi toplanıyor, el konuluyor, matbaadan, dağıtım şirketinden alınıyor ki, Türkiye´nin uzak yerlerine erkenden gönderilen dergiler bayilere dağıtılmış vaziyetteydi, o bayilerde devletin polisi işini gücünü bırakıp Nokta dergisini bayilerde arıyor. Şu an dergimize el konulmuş durumda, internet sitemize erişim engellenmiş durumda, Twitter hesabımızı şimdilik kullanıyoruz ama yavaş yavaş çeşitli bölgelerden girilememe durumu başladı, IP’ler yavaş yavaş yasaklanıyor. Bunların hepsine yönelik itirazlarımız var. Hukuku bilerek yavaş işletiyorlar, yani mahkeme toplatma kararını reddetmiş olsaydı bile, dergi toplanmış vaziyetteydi, bizim bunları tekrar gidip emniyetin depolarından alıp dağıtabilmemiz ne kadar mümkün olacaktı bunların hepsi muamma, önce kararı uyguluyorlar, mağduriyeti oluşturuyorlar, ondan sonra hukuk önünde çok üzün sürecek bir durumu çözmemizi bekliyorlar bizden. Burada çok açık biçimde hem adli ihlalleri var, hem de çok ciddi ticari bir kaybımız söz konusu.
IPI: Noktaya yapılan bu polis baskınının muhalif medya açısından baktığımızda ne anlama geldiğini söyleyebilirsiniz? Ve bu çabuk gelişen olayın arkasındaki ana sebep sizce nedir?
Güven: Şimdi Nokta baskını ile birlikte yeni bir aşamaya geçtik o da şu; Cumhurbaşkanı’na hakaret artık terör suçu sayılıyor. İkincisi de, eskiden eleştirel yayınlarla ilgili çeşitli davalar açılıyordu, ağır tazminat, ceza davaları, gazetecileri işten attırmak için baskılar, medya gruplarına yönelik vergi cezaları gibi ve yayınlarda oto sansüre gidiyorlardı. Fakat bundan sonra çalamadıklarını gördükleri için, artık o yayınların okuyucu ile buluşmasını engellemeye yönelik bir adım atıyorlar. Toplatma kararları, basılan dergilerin dağıtım şirketine bile verilememesi şeklinde bizlere geri dönüşümü oluyor bunun. Artık bu gidiş gazetelere de yansıyacak, gazetelerin de basılamayacağı bir ortam olacak, hatta televizyonların, TÜRKSAT uydusundan çıkarılmasına kadar varacak bir gidiş söz konusu diyebiliriz. Öyle ki, bunu iktidara yakın kalemler şu televizyon uydudan çıkartılsın, şu gazeteye el konulsun şeklinde açık açık ifade ediyorlar. Nokta dergisinin bu kapağı görüldükten sonra da gerek AKP’li bazı milletvekilleri, gerek AKP’li yazarlar bu derginin toplatılması ve sorumlularının gözaltına alınmasını yazdılar ve savcı birkaç saat sonra harekete geçti. Yani meydanın topyekûn susturulacağı bir aşamaya geçtik artık.
Şuan AKP bütün stratejisini milliyetçi oylar üzerine kurmuş durumda ve Türkiye’de yeniden başlatılan savaşta, şehit ailelerinden beklenmedik tepkiler geliyor. Şehit aileleri artık vatan sağ olsun demiyorlar, çocuklarının neden 7 Haziran seçimleri sonrası hayatlarını kaybetmeye başladığını sorgulamaya başladılar. Bu medyada yer buldukça, AKP ye yönelik bir öfke yükselmesine sebep oluyor, dolayısıyla da tıpkı bizim kapağımızın da yansıttığı gibi, şehit ailelerin tepkilerini ve savaşın sorumlusunu sorgulayan bütün medya organlarını susturma söz konusu. Bu da AKP’nin seçim stratejisi üzerine kurduğu milliyetçi oylar etkilenmesin diye yapılan toplu mıntıka temizliği.
IPI: Son olarak, Türkiye’de basın özgürlüğüne dair söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Güven: Türkiye’de basın özgürlüğü tabii her geçen gün geriye gidiyor. Öyle anlaşılıyor ki, özellikle 1 Kasım seçimlerine kadar basın üzerindeki abluka iyice artarak devam edecek. Ama gazeteciler bu tip baskı durumlarında gerçek duruşlarını göstermek zorundalar. Nokta dergisi de gerek editör kadrosuyla gerekse patronajı ile bunu göstermeye kararlı. Türkiye’de bugün Nokta dergisine yapılan polis baskınına yönelik haberlere baktığımızda, bütün baskılara rağmen Türk basınında belli düzeyde bir dayanışma olduğunu görülüyor ve ben bundan mutlu oluyorum. Bunun yanı sıra, uluslararası medyadan da çok ciddi destekler geldi, muhalefet partilerinden de destekler geldi. Ben bu birlikteliğin, Türkiye’deki bütün insanların hak ve özgürlüklerinin korunabilmesi için, devam etmesi durumunda, bu baskı sürecinin bir şekilde son bulacağını düşünüyorum.